” İlişkilerin yürütülmesi ve başarılması; çabaya, almak için önce vermenin bilincinde olmaya, olumlu düşünmeye ve çözüm odaklı olmaya bağlıdır.
…
Aşk; “Yaşayabileceğini düşündüğüm kişiyle değil, onsuz yaşayamayacağımı düşündüğüm kişiyle birlikteyim”, diyebilmeyi gerektirir.
…
İnsanlar, kendilerine ne kadar değer verildiğini görmedikçe ve kendilerinin ne kadar önemsendiğini anlamadıkça sizin ne olduğunuzla ve ne hissettiğinizle ilgilenmezler.
Çünkü; insanların en büyük ihtiyacı anlaşılmak, önemsenmek ve sevilmek ihtiyacıdır. Her insan, karşısındaki kişi tarafından anlaşılmak, önemsenmek ve sevilmek ister. İnsanlar bu üç temel ihtiyacını gideren insanlara yakın olurlar ve onların yanlarında olmak isterler.
Çünkü; insanlar kendilerini iyi hissettiren insanların hep ve sürekli yanlarında olmasını beklerler, kendilerini iyi hissettiren insanlara bağlanırlar ve yukardaki üç temel ihtiyaç karşılandığı sürece de orada kalırlar.
…
Birbirini seven iki kişinin birbirinden beklentileri ne kadar yüksekse ve karşılıklı olarak birbirlerinin beklentilerinden ne kadar çok haberdar değilseler, hayal kırıklıklarını da o kadar şiddetli yaşarlar. Büyük bir tutku ile sevmek ve aşık olmak “Beklenti Yönetimi” gerektirir.
Bu sebeple; seven iki kişi arasındaki aşkın ve sevginin merkezindeki “Beklenti Yönetimi”, tarafların mutluluğunu artıran ya da azaltan bir etkiye sahiptir. Çünkü; bir ilişki de ve birliktelikte tarafların huzuru ile birlikte o ilişki de yaratılacak mutluluk, her iki tarafın da beklentilerinin gerçekleşmesi, değer yargılarının ve dünya görüşlerinin uyuşması ve örtüşmesi oranında artar ya da azalır. Ancak bunu bilen ve bu gerçeğe göre hareket eden kişiler mutlu bir ilişkinin kapısını sonuna kadar açarlar ve aşkı doyasıya yaşarlar.
…
Sevgi bir ilişkiyi başlatır; ama sürdürmez. Her iki tarafın da hissettiği bu sevgiyi destekleyen ve zaman zaman sevgiden de daha kuvvetli olan başka bazı duyguların da olması gerekir. Mesela saygı, güven ve koşulsuz sevildiğine inanmaya duyulan inanç ihtiyacı. İşte bu sebeple; kalpten seven sevdiği kişiye ve sevgisine bağlı olan kişi, “Sevgi, Saygı ve Sorumluluk” temelinde “üç S” yi unutmayandır; Sevgi, herkes içindir. Saygı ise önce kendisi sonra başkaları içindir. Sorumluluk ise tüm hareketleri içindir.
…
Aşk onun hakkında bilgiye sahip olunmadan yaşanan tek duygudur ve ancak yaşanılarak öğrenilir. Yaşanarak öğrenilen başka şeyler gibi aşkta zaman ve emek ister ve kişiden zahmete girmesini bekler. Zahmete değer olan her şey, zaman alır. Zahmete girmez. Zaman ayırmaz ve duygusal dünyanızın gelişimine yatırım yapmazsanız, geçmişiniz geleceğiniz olur ve geleceğiniz bugünden son bulur.
…
Aşkın iki hali vardır; biri “verme hali” diğeri ise “alma hali” dir. Hayatta her zaman verme hali, alma halini, alma halimde verme hali’ ni besler, azaltır, çoğaltır veya dengeler. Her ikisi de birbirini sadece etkilemekle kalmaz, her an ve her zaman yeniden yaratır. Çünkü hayatta yapılan şeylerin çoğu ya eksik olan sevgiyi telafi etmek üzere “sevgi almak”, ya da sevilen bir kişiyi mutlu etmek üzere “sevgi vermek” için yapılır.
…
Aşk iki kişi arasında yaşanır. Bu doğrudur ve kişilerin aşka yükledikleri anlamların ve beklentilerinin benzerliği oranın da çoğalır, farklılığı oranında da azalır ve kaybolur. Maalesef bu ikincisi birincisinden daha doğrudur.
Her insanın olayları yorumlamak ve yorumlarken de sonuçlar çıkarmak için bir “anlam verme sistemi” vardır. İnsanın aşka, sevgiye ve evliliğe yüklediği anlam, beklenti seviyesi ve olgunluğu, o kişinin düşünce ve davranışlarının, iyi bir eş olma seviyesini, eşiyle olan iletişimini ve ilişkinin sonucunu ve mutluluğunu olumlu ya da olumsuz yönde etkiler. Unutulmamalıdır ki hayat; insanın karşılaştığı ve yaşadığı olaylara anlam verme yolculuğudur.
…
Aşk; sonucundan memnun kalman seçilmiş davranışların bir sonucudur. Çünkü; davranışı belirleyen sonucudur. Bu sebeple insanlar sonucundan memnun kaldıkları davranışı tekrarlamaya isteklidirler ve kendilerini iyi hissettiren insanlara da yakın olmak isterler.
Sonucundan memnun olunmayan davranışları yapmak ise sevgi ve aşk yolunda cehennemlik günahtır. Yaşanılası güzellikte bir aşk ancak, birbirini seven iki kişinin kendilerini iyi hissettirecek davranış içinde oldukların da ortaya çıkar. Çünkü; insanın mutluluğu birlikte olduğu insanlara iyi duygular yaşatmasında, onların kendilerini değerli ve iyi hissetmelerini sağlamasında yatar.
…
Eğer hayatınızı onsuz yaşayamayacağınızı düşündüğünüz birisine bağlayacaksanız her şeyden önce korkudan, kuşkudan ve güvensizlikten uzak durun ve aşkınızın temeline onurlu inancınızı, olumlu tavrınızı, mutlu duygularınızı ve iyimser düşüncelerinizi yeteri kadar değil, çok sık olarak ihtiyaç duyduğunuzda hiç mi hiç bitmeyecek oranda yerleştirin.
Korku, kuşku ve güvensizlik aşkın zehridir ve aşkın oluştuğu ortamı nehirler. Sağlıklı birliktelikler ve evlilikler korku ortamında ilişmez; fakat seçilmiş davranışlar temelinde çok üst düzeyde dikkat ve emek ister. Unutulmamalı ki aşk; sevilen kişinin nasıl etkilendiğinin bilincinde olmayı gerektiren içi sevgi dolu seçilmiş davranışlarla beslenirse saat gibi işler.
…
Bugünün mutluluğunun yarının belirsizliği yüzünden engellenmesine izin vermeyin. Aynı zamanda geçmişe de takılı kalmayın. Çünkü; geçmişe takılır “keşke” lerinizi düşünürseniz. ‘bugünün” sizin için önemini azaltır ve “şimdi” ye karşı direncinizi arttırırsınız.
Bu sebeple; şimdiki ana odaklanın. Şimdi ki “an” a odaklandıkça mutluluğunuz, yarının belirsizliğine odaklandıkça da mutsuzluğunuz artar. Odaklandığınız şey, gerçeğiniz olur ve hayatınızın her alanına ve her anına yayılır. Şimdi ki “an” ın fark yaratan potansiyel gücünü hissederek, bu “an’ a odaklanmak çelişkiyi huzura, sıkıntıyı mutluluğa çevirir. Bu gerçeği hiç unutmayın.
…
Elde edeceğimiz sonuçların ne olacağını belirleyen o sonuçlan elde etmeden önceki gösterdiğimiz davranışlarımızdır. Düşüncelerimizdir. Tutumlarımızdır. İnançlarımızdır.
Ve son olarak,
Hepimiz hayallerimiz kadar var oluruz; Ve hepimiz söylediğimiz kadar değil, hissettiğimiz kadar severiz.”
Kaynak : Büyük Aşkların Sırları , İlhan Ürkmez